Teknolojik Gelişmeler 2020'de İş Dünyasını ve Tüketim Alışkanlıklarını Nasıl Etkileyecek?

Tüm dünyada sağlıktan eğlence sektörüne tüm iş alanlarında artık trendleri teknolojik gelişmeler belirliyor. Toplumsal yapıyı yeniden şekillendiren, yeni tüketim ve iletişim alışkanlıkları ortaya çıkaran bu gelişmeler, doğal olarak en çok iş dünyasını etkiliyor. Yeni tüketim alışkanlıkları, markaları ve şirketleri yeni üretim alanlarına itiyor ve burada söz konusu olan üretim yalnızca ‘ürün’ üretimi değil; içerik, marka dili ve yeni iletişim yöntemlerinin tamamının üretilmesini kapsayan bir süreçten bahsetmek mümkün.

Peki bu gelişmeler arasında nasıl bir sebep-sonuç ilişkisi kurulabilir? Markaları yüzlerini yenilemeye mecbur bırakan bu değişimin temelinde ne var?

Bu soruyu en doğru şekilde cevaplayabilmek için bakmamız gereken yer bireyler ve değişen alışkanlıkları. Günümüz dünyasında tüm toplumlarda bireylerin büyük çoğunluğu için geçerli bazı problemler var. Bunların başında ise yalnızlık ve tükenmişlik sendromu geliyor. Sosyal medya kullanımının bu kadar yüksek olduğu bir dönemde yalnızlık duygusunun bu kadar yaygın olması ise sosyal medyanın gerçekte ne kadar sosyal olduğunu sorgulatıyor.

Yalnızlaşan bireyler ise kendi iç dünyalarına yöneliyorlar ve bu yönelim de beraberinde daha fazla sorgulayan, attığı adımların sonuçları üzerine daha fazla düşünen bireyler yaratıyor.

Tüketim toplumunun temelin oluşturan bu yalnız ve sorgulayan bireyler, özellikle tüketim alışkanlıklarını daha sürdürülebilir ve ekolojik hale getirmeye çalışıyor. Aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliği ve cinsiyetlere yüzyıllardır biçilen roller ile ilgili kalıpları da reddeden bu yeni modern insan modeli, markalar ve işverenler için de değişimi mecbur kılıyor.

Tüketicisinin yeni nesil tüketim anlayışı ile uyumlu hale gelmesi gereken markalar, kendilerine tüm bu yeniliklere ayak uydurabilecek bir yüz oluşturma çabası içine giriyor.

Cinsiyetsiz ürünlerin giyimden oyuncak sektörüne kadar her alanda artış göstermesi ve markaların ‘’reklamlarını’’ ağırlıklı olarak bu tür toplumsal hassasiyet oluşmuş konular üzerinden yapması ise bu duruma verilebilecek en iyi örneklerden. 

Reklam çalışmaları dışında, ortaya çıkan sanal marka yüzleri de bu duruma örnek gösterilebilir. Markalar artık kendilerini en iyi şekilde temsil edeceğine inandıkları kurgusal karakterler ile işbirlikleri yapıyor, televizyon kanalları sanal haber spikerleri ile çalışıyor. Araştırmalar, 2020 yılı ve sonrasında, tüketicilerin bu sanal avatarlarla somutlaştırılmış markaları tercih edeceğini gösteriyor. Hal böyle olunca da gelecekte varlığını korumak isteyen tüm markaların ve büyük şirketlerin; tüketicilerini anlayan, dinleyen ve onlara çözümler sunan yeni sanal marka asistanları üzerinde çalışmaları gerekiyor.

Yapay zeka ve görsel tasarımın bir araya gelerek oluşturduğu bu yeni sanal modeller ve asistanlar yalnızca emirleri yerine getirmiyor, insanlar ile ‘’samimi’’ bir iletişim kurabiliyor. Bu da gelecekte yalnızlığa çözüm olarak bu sanal ‘’arkadaşlıkların’’ artacağı anlamına geliyor. 

Giyilebilir teknoloji üzerine artan çalışmalar, sanal gerçeklik çalışmaları ve yapay zekanın her geçen gün genişleyen etki alanı da karşımıza çıkacak tüm yenilikler için bize bazı fikirler veriyor.

Tüketicilerin ’kişiye özel’’ ve ‘’kusursuz hizmet’’ anlayışının tavan yaptığı günümüzde, markalar aynı anda geniş kitlelere hitap ederken kişiye özel hissettirecek çözümler için de teknolojiyi sonuna kadar kullanıyor. 

Tüm bunlara bağlı olarak çeşitli görsel filtreler ve kişiye özel listeler ve programlar oluşturan marka uygulamaları 2020 trendlerinde ilk sıralarda yer alacak gibi görünüyor.

Bu dijitalleşme sürecinde değişen bir diğer tüketici alışkanlığı ise parayı harcama şekli. Nakit kullanımı tüm dünyada büyük bir hızla azalırken dijital bankacılık uygulamaları ve asistanlar bu alanda da kendini gösteriyor. Tabii ki artan dijitalleşme beraberinde siber saldırılar ve bilgi hırsızlığı gibi konuları da getirdiği için henüz özellikle para harcama konusunda nakitten vazgeçmemiş toplumlar da mevcut ancak bu durumun gelecekte giderek azalacağı düşünülüyor.

Teknoloji, tasarım ve değişen toplum; gerek çalışanlarına olan tutumları ve şirket içi yapılanmalarında yapılması gereken değişiklikler bakımından şirketleri; gerekse kendi temsilini en iyi şekilde yapmak isteyen ve modern dünyaya uyum sağlamaya çalışan markaları etki alanından çıkartmıyor. Üreticinin değil tüketicinin, işverenin değil çalışanların söz hakkının artmaya başladığı günümüzde, tutunmak ve ilerlemek isteyen tüm bireylerin, markaların ve şirketlerin de bu süreç ile uyumlu hale gelmesi, tüm gelişmeleri yakından takip etmesi ve anlaması gerekiyor.